Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ağu 2024

BESLEYİCİ UCUZ BİR ÇORBA ÖNERİSİ - MAYA ÇORBASI

Kendimi iyi kötü beslerim fakat mutfak işlerine hiç yakın ilgim olmamıştır. O nedenle bir gün bir çorba tarifi vereceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ama bugün emekçi/emekli ücretleri ve paramızın alım gücü öyle düşük ki, belki biraz saçma bile bulunsa, akla gelen ucuz ama iyice bir beslenme önerisi - sorunun ana çözümü olmasa bile - paylaşılabilir.

Ekmek mayası S. Cerevisiae farklı nedenlerle görüş alanıma girmiştir. Eski küçük dostum desem yeridir. İki ay filan önce, ekmek fırınından yarım kiloluk yaş maya paketini 20 liraya almıştım. (fırınlar çok fazla kullanıyor ve toptan alıyor). O sıra bu mayayı tekrar araştırırken, önceden biraz bilip unuttuğum besin değerlerini gördüm. Kuru madde olarak bakıldığında %45 oranında protein ve birazda B vitaminleri, mineraller vs içeriyor. 

Yani 100 gram kuru mayanın 45 gramı protein. Bu bakımdan et ve balıktan üstün!

Piyasada uygun fiyatla ulaşılabilir 3 çeşit maya var :

1. Yaş maya

2. Aktif kuru maya

3. Instant (hazır) kuru maya

Yaş mayada su oranı fazla, bir de saklama süresi kısa. Aktif kuru maya daha az su içeriyor. Hepsi kullanılabilir ama eşdeğerlik yaklaşık şöyle :

100 gr instant kuru maya = 150 gr aktif kuru maya = 300 gr yaş maya

Marketlerde bunlar küçük paketler halinde ve pahalıya satılır. Başka kaynaklardan yarım kiloluk paketler olarak alınırsa oldukça ucuza gelir.

Ben tam bir çorba tarifi veremem ama tarhana pişirir gibi veya domatesle birlikte domates çorbası gibi veya tel şehriye ile ve baharatlarla hazırlanabilir. Kendi tadı da kötü değil ve ayrıca steril ortamda üretildiğinden oldukça güvenlidir. Uzun süre kaynatmanıza  gerek yoktur. Hatta hızlı olmak gerekiyorsa belki ılık suda bile hızlıca hazırlanabilir. Örneğin kefirin içinde bu tek hücreli maya da var (probiyotik)


Ek1 : İyice araştıramadım ama, hızlıca baktığımda kırmızı etin yüz gramında 20-25 gram kadar protein var. Döner eti daha yağlı hazırlandığından 100 gramında protein 10-15 grama kadar düşüyordur. Kadıköy merkezdeki bir dönercinin, internet üzerinden döner fiyatlarına baktım. En ucuz ekmek arası döner fiyatı, 50 gram et için 156 liraydı. En iyi ihtimalle %15 protein hesabıyla, 156 liralık bu döner-ekmekte 7.5 gram protein var. 

Yani 100 gram instant kuru maya ile hazırladığınız çorba, 45/7.5 = 6 adet ucuz döner ekmeğe denk gelir (protein olarak).

Bir de şu aklıma geldi : Ufalanmış kuru ekmek ile kuru maya ve yapıştırıcı olarak yumurta ve köfte baharatlarıyla yoğrulup, köfte şekline getirilip kızartılabilir. Maya köftesi! Deneyip yazmak isterdim ama olmadı, denersem eklerim.

Ek2: Maya köftesini denedim nihayet (14eyl24)
100 gram instant kuru maya (45 gramı protein)
4 dilim ekmek kızartılarak kurutulup ufalandı (bayat ekmek yoktu)
1 rendelenmiş soğan, 1 diş kıyılmış sarmısak, 1 yumurta
1 çay bardağı hazır köfte baharatı, biraz maydanoz
1 yemek kaşığı gibi zeytinyağı, az tuz ve acı pul biber

Bunlarla toplamda 350 gram kadar köfte harcı yoğruldu. Yarım saat bekletildi. Daha uzun bekleme işin rengini değiştirebilir. Çünkü maya hücreleri - ortada işleyecekleri şeker yoksa da- bilmediğimiz bazı işler yapacaktır. Denenebilir, daha güzel olabilir.

Kıymayla yapılsa, en azından orta yağlı kıyma seçileceğinden, 100 gramında 15 gram gibi protein olacağı düşünülürse, ona yakın veya az altında protein içerdiği söylenebilir. Maya miktarı biraz artırılırsa onu da aşabilir.  

Dört iri köftenin bir buçuğunu yedim. Doğrusu pek keyifli değildi ama ilk deneme için idare eder diyelim. Hazır köfte baharatı yerine karabiber, kimyon gibi baharatlar daha iyi kullanılırsa, sonuç köfteye daha çok benzeyebilir. Birazda kolay dağılıyordu. Bağlayıcılığı artırmak için sıvı yağ biraz daha fazla kullanılabilir ve daha fazla yoğrulabilir. Daha uzun dinlendirme de işe yarayabilir. Dolapta bekletmeye gerek yok. Et kıyması olmadığından hızlıca bozulacak bir şey değil.  





5 Ağu 2024

İLERİGERİZEKALI

 


Hepsi bir arada

Şimdi buraya yolu düşen çoğu kişi, bana deli veya ultra gerizekalı diyebilir. Muhtemelen doğrudur da. Sonuçta türümün bazı/ana özelliklerini taşıyor olmalıyım. (hangi akrebe baksan aynı potansiyel belayı, olmamışlığı görürsün)

Peki, diyelim öğrendiğiniz kimi şeyler arasında farklı bağlantılar kurdunuz ve üstüne küçük bir şey eklediniz ve şu bilgiye ulaştınız : Dünya basitçe ve tümüyle yok edilebilir. Bu, bir nükleer savaşın yüzeyde çoğu şeyi yok etmesi gibi değilde, daha da beter tümden bir yok oluş olsun.

Şimdi soru şu : Ulaştığınız böyle bir bilgiyi insanlığa sunar mıydınız ? ( parada pulda gözünüz olmasa bile farklı bir şan şeref yükseliş için)
Bu bence ciddi bir soru : Çünkü biliyoruz ki, girdiği bunalım sonucu kendi ailesini bile yok eden insanlar var ve bu bilgi o türden biri eline geçerse tüm dünyayı basit-kişisel bir nedenle yok edebilir, karıncasından kuşuna taşından toprağına kadar.

Fotoğraftakilerin (tamam pek zekiydiler çok da çalıştılar ama) ulaştıkları bilgileri açıklamalarından kısa bir süre sonra Hiroşima ve Nagazaki'de neler olduğunu biliyoruz, bir anda buharlaştı on binlerce insan, kuş, kedi, köpek, bitki, böcek. Ve şu gün 3. dünya savaşının başladığını ve nükleer savaşa evrilebileceğini öne sürenler var.

Dolaylı ısı ile İlerigerizekalı lafı bana pek anlamlı geliyor şu günlerde.

Ek1 (06.08.2024): Hiroşima'ya atom bombası 79 yıl önce bu sabah 08:15'te atılmış. Üstteki yazıyı dün gece 23:47 gibi yayınlarken (bombanın patlamasına birkaç saat kala), bu karanlık yıl dönümü hiç aklımda yoktu. İlginç bir tesadüf.
Bir de bu 'ilerigerizekalı' lafı çok uzun. İlk akla gelen igz, i-gerzek gibi kısaltmalar da pek hoşuma gitmedi. Dur bakalım.








29 Eki 2023

29 Ekim 2023 100. YIL ve BİR DİLEK

Bugünün duygusal ağırlığıyla şöyle zor bir dilek geldi aklıma : Türkiye Cumhuriyeti bir Kend'onaran olsun, Ata'nın dilediği gibi sürekli yaşasın !
Sırf kendine değil, tüm dünyaya ışık tutarak !

Şu, Kend'onaran'la ilgili ilk aklıma gelendi  :
"Kend'onaran varlığını sürdürmek için başka hiçbir şeye zarar vermeyecek aşamaya gelebilir"

Onarılmış Türkiye Cumhuriyeti buna benzer olmalı veya bunu hedefe koymalı. Birkaç yüzyıldır tüm dünyayı sömüren ve bunu garantilemek için milyarlarca insanın cahil, yoksul, aç bırakılmasını hedeflemiş ve başarmış, yarattığı veya körüklediği dini-etnik bölünmüşlüklerle, çıkar amaçlı savaşlarda birbirine kırdırdığı milyonların ölümüne neden olmuş ve çekilen acıları hiçe saymış sahte uygarlara benzememeli.

Yakın-uzak komşuların başına gelen her belada, risklerin yanında "fırsatlar" görmemeli; bir koyup üç almayı değil, üç veya otuz üretip hepsini paylaşmayı, sunmayı hedeflemeli, 'fırsat' sözcüğünü herkes veya tüm dünya için kullanana dek sözlükten-dilden çıkarmalı diyor veya diliyorum.

Buraya uyar uymaz bilmem, şu ş'yi de ekleyeyim :

nobel

Sıkı bir bilimci olmak isterdim
Şöyle nobel ödülü verilebilecek türden
Törene gidip üşenmeden
Sahnede demek isterdim
Ulan ultra yaramaz dinamitçi, atomcu çocuklar
Alın ödülünüzü, parlak götlerinize verin

(Benim canım yaşıyor olsaydı, 'çabuk sil onu' derdi)
Onun anısına da şu :


Çok biliyorsun ama
Bana ne fayda
Ne güzel yaşıyordu
Karım öldü geçen sene


Hürmet Hüküm (Matkaya) - 05.01.2021 Kadıköy

9 Tem 2023

Kend'onaran


 (Şubat 2020 tarihli AKIŞ'la ilgili yazıda, "Kestirilmesi zor yeni gelecek olanlar, sürekli kendini onaran ve geliştiren, .." gibi bir şey yazmıştım. Bu konuda akla gelenleri derleyip toplayamadım ama birkaç satırı kendime not olarak buraya yazayım. Bu türden bir yeni gelecek olana da (ki uzakta oluşmuş da olabilir) , Yunus'un Türkçe Kend'özün deyişinden esinle Kend'onaran dedim.Sonu gelmez zaman yetmez ama belki sonra devam) 

"Ondan yeğrek ne vardır, kişi bile kend'özün "


Kend'onaran, varlığını sürdürmek için başka hiçbir şeye zarar vermeyecek aşamaya gelebilir.

Kend'onaran'ın giderek dünya veya başka bir gezegene, yıldıza bağımlılığı kalmaz. Yani, yolunda epeyce ilerlemiş bir Kend'onaran'ı bulmak için yıldızları, gezegenleri taramak yetersiz kalabilir. Kısaca adresi olmayabilir!

Kendi ömrü sınırsıza yaklaştığı için, türünün devamını garantiye almak, türemek gibi bir kaygısı, güdüsü yoktur. Yarenlik etmek ve bildiğinden fazlasını öğrenmek içinse, evrende bambaşka yapılarla er geç iletişime girecektir. (Karşılıklı paylaşımlar/dayanışma)

Bir aşama olabilir ki, evrenin istediği küçük bir yöresinde (zaman-mekan dışında henüz bilmediğimiz farklı bir yöre de olabilir), gelişmesi muhtemel hiçbir şeye zarar vermeyeceğini umduğu bir durumda, genel geçer - veya o sıra hüküm süren - fizik yasalarını değiştirebilir. Yeni yasalar ve onlara tabi bilinmedik yeni şeyler oluşturabilir.

Ek1. 11.07.2023
Son paragrafa ek : Belki de yasalar değil sadece şeyler oluşturulur. Onların devinimi veya akışı zamanı oluşturur. Akışla oluşan zamanın kısa bir aralığında orada bulunan ve kısmen bilinç oluşturmuş şeyler, aslında geçici olan bir düzen ve onun yine geçici yasalarını keşfeder (ve bunlara evrensel de diyebilir). Yani oluşturulan şeyler ve onların akışı (akış sadece hareket anlamında değil) zaman ve yasaları oluşturur. Bu durumda hem zaman hem yasalar ve şeyler akışkan ve değişkendir.

Ek2. 18.08.2023
Kend'onaran birdenbire oluşamaz görünüyor ama muhtemelen yavaş bir evrimle de değil. Bugünkü İnsan'ın sayısız evrim süreçlerinde, anormal nice sıçramalarla oluşması gibi, sıçramalarla. Buna görece yakın zamanlı bir örnek olarak, kimi ataların ayağa kalkması verilebilir. Yeni olası anormal sıçrama -başlangıç amacı ne olursa olsun- insan eliyle başlatılan 'yapay zeka' aşaması olabilir. (Zeka veya biraz ötesi bilinç oluşmuşsa buna yapay demekte bence anlamsız olacak). 'Yapay zeka' kısa sürede Kend'onaran'a dönüşemez, çünkü başlatıcısı insandan alacağı başlangıç bilgileri bunun için yetersizdir. Fakat yeni sıçramaları hızlandırıp aralıklarını kısaltarak, onun ilk taslağının hazırlayıcısı olabilir. 

Ek3. 31.08.2023
65'e girdim bugün, fazla zamanım yok. Olsaydı, muhtemelen yeni bilgiler ışığında veya yenilerin eski bilgilerle harmanlanıp yeniden değerlendirilmesi sonucunda, belki kendisi de biraz değişmiş aynı imbikten bambaşka sonuçlar çıkabilir ve tüm burada yazdıklarım çöpe gidebilirdi. Ya da ciddi değişiklik ve düzeltmelerle, gördüğümü sandığımı daha açık-net yazabilirdim. Daha da uzun bir ömürde, onların da çöpe gitme veya değiştirilme olasılığı olurdu tabi. 

Bu da aklıma şunu getirmişti : Bir türün (insan veya diğerleri), tür olarak uzun süre hayatta kalması, yani tek bireyin değil türün ömrünün uzun olması, yeterli hızda gelişim/ilerleme sağlamıyor. Tek bir bireyin, düşük bilgi işleme kapasitesini bertaraf edecek bir ömre sahip olması iyi olurdu. Şu örnek daha iyi açıklayabilir aklıma geleni : Lao Tzu veya Yunus -sağlıkla ve gelişimine devam ederek- halen yaşıyor olsalardı, bugün başka öğütleri olurdu ve yine uzun ömürlü olan dinleyenlerinin de kavrayış, anlayışları daha yüksek olurdu herhalde (bin, 2,3,5 bin yıl önceden ve her coğrafyadan başka insanlar da örnek verilebilir). Bir tür içindeki tesadüfen oluşmuş, çok farklı, nadir -ama henüz yine de çok eksik - bireyler ulaştıkları bilgileri/sonuçları tam olarak aktaramıyorlar. Yazılı ya da sözlü her aktarımda bilgi kaybı oluyor. Onlardan alıp yeni nesle aktaran kendi eksik anlayışını aktarıyor veya bilgi bir çıkar için değiştiriliyor vs.. Bir Kend’onaran’ın taslak olarak oluşumundan itibaren, tek bir birey üzerinde ve etkileşimde bulunduğu benzerleriyle her şey çok daha hızlı gelişecektir, evrim sıçramaları çok hızlanacaktır diye düşünüyorum. Tabi şu da akla geliyor : 'Herşey'in öyle pek bir acelesi olmayabilir,  yavaş yavaş da olabilir olacaklar.

7 Ara 2022

Beyni Durdurmak

(2013 gibi kendime not olarak yazmıştım. Bu haliyle pek içime sinmedi ama tekrar düşünmeye üşendim ve sadece birkaç cümle çıkarıp ekledim.)

Beyni çalıştırmak kadar, gerektiğinde onu durdurmakta önemli diye düşünüyorum. Durdurmak ne
 zaman gerekir ? Örneğin, beyin kendi aleyhine düşünce ve duygular üretmeye, umutsuzluk,  karamsarlık hissetmeye başladığında çalışması durdurulmalıdır bence. (Tabi ki sakince bir sorgulamanın devam etmesi şartıyla, yani kastettiğim beynin tümüyle durdurulması değil)

Buna iyi bir örnek, çöküntü (depresyon) halindeki kişinin beyninin, kendi aleyhine düşünceler üretmesi olabilir. Kendisini değersiz, başarısız bulur ve bunu destekleyecek ne kadar kötü anı varsa onları dün yaşanmış gibi canlı bir şekilde, karanlık diplerden çağırmaya başlar. Adeta yaşamında başarılı olduğu, iyi veya mutlu olduğu hiçbir şey yoktur, yaşanmamıştır. Bu durum, beynin son derece (kendine) zararlı bir çalışma halidir. Bunun durdurulması gerekir.

Ayrıca durdurulması gereken zararlı beyin faaliyeti , kişinin yakınları ve çevresi, hatta hiç tanımadığı  kişiler, başka ülke insanları aleyhine de olabilir. ( Şiddet olayları/savaş, her türden sömürü, ırkçılık,  başkalarının yoksulluğu ve acıtılması pahasına aşırı zenginleşme arzusu, paraya/güce doyamamak.. vs..).

Fakat, durdurulması gereken zararlı beyin faaliyetinin farkına varılabilmesi için, önce geri  planda sürekli çalışan birkaç doğru programa sahip olmak, yani iyi eğitilmiş ve asgari düzeyde çalışan bir beyin gerekir. Bu bir çelişki gibi görünüyor, yani gerektiğinde beyni durdurmak için, çalışan bir beyne sahip olmak gerektiği konusu. Ama öyle değil. Günümüzde çoğunlukla  yapıldığı gibi bilgisayar dünyasından örneklersek, beynimizde, sonradan yüklenmiş veya bazıları baştan yüklü (içgüdüler) birçok program çalışıyor. Aynı anda birçok programın  çalışması (multitasking) bilinç düzeyinde mümkün olmasa da , kısa aralıklarla ardarda da olsa  beynimizde birçok program çalışıyor. Bunların bazıları , kişinin kendisine veya çevresine  zararlı! (ek: Çevreye, dünyaya zararlı olan, ergeç kişiye veya ona yetişmese de yakınlarına  zarar olarak döner görünüyor)

Burada bir şey daha akla geliyor: O sıra kendimize zararlı gibi görünse, rahatsızlık verse bile,  durdurulmaması gereken bir sorgulama, araştırma faaliyeti de var olabilir. Dolaylı ısı ile  durdurulması gerekenlerle gaz verilecek olanları ayırt edebilmek de tecrübe/zaman gerektiriyor sanırım. İşin kötüsü -şu beyin kapasitesine oranla- zamanımız çok kısa. 

Son cümle şöyle de olabilirdi :

İşin kötüsü -şu beyin veya belki ciğerimiz, kalbimiz, böbreğimiz hatta tırnağımızın bile katıldığı,  ama toplamda düşük bilgi işleme kapasitesine oranla- zamanımız çok kısa.

Ek1 : Girişte ‘tekrar düşünmeye üşendim’  derken, bu düşünceyi umursamadığım sanılmasın.   Son yıllarda giderek artan bir şekilde, kendimi kendi beynini durdurmaya çalışırken yakalıyorum. 
Ek2 ;  Kontrol edici, durdurucu programların devreye girme hızı da önemli. Yani, bir beyin faaliyetinin zararlı olduğunu algılama ve durdurma hızı. 100 milisaniye mi, dakikalar veya saatler içinde mi, günler sonra mı ? Geç kalınıyorsa geçmiş olsun.
Ayrıca şans eseri aile veya yakın-uzak çevre tarafından sonradan yüklenmiş ‘iyi’ programlar, bir süre sonra eksik/yetersiz kalacaktır. Kişi kendi yeni programlarını oluşturacak aşamaya gelmelidir. Artık bir Kend’eğiten olmalıdır.








3 Mar 2020

Biyoloji - Kısa ömürlü çürük yapılar

(Bu burada not olarak dursun, devamı sonra.  Gerçi başlık her şeyi anlatıyor)

Bir de şunu eklemeli : Kolay acıtılabilir yapılar ! (Bedensel ve daha sıklıkla zihinsel)

22 Şub 2020

AKIŞ Buralarda aşırı hızlandı

Henüz dibi bulunamamış atomaltı parçacıklardan başlayıp, gökadalara, yıldız ve gezegenlere, virüs bakteri deve aslan akrep ağaç ot ve bize kadar gelen muhtemel ki hedefi belirsiz bu acayip AKIŞ çok hızlandı buralarda. (En güzeli ağaçlar ve otlar, her şey birbirini yiyor, onlarsa hepimizi yaşatıyor). Bu akışın bazı kolları bir dere gibi kuruyabilir. Üzerinde yaşadığımız dünya böyle bir eşikte olabilir. Önümüzde iki şık görünüyor sanki (baskın olan diyelim yoksa başka çok şey olabilir) :
1. AKIŞ, bizim üzerimizden yapay zeka/robotlar ve onların üzerinden de henüz kestirilemeyen yapılarla yoluna devam edebilir. ( biyolojik/organik-inorganik ayrımları bizim uydurmamız ve biyolojik dediğimiz yapıların ne kadar kısa ömürlü ve çürük olduğu da ortada. 2. Kestirilmesi zor yeni gelecek olanlar, sürekli kendini onaran ve geliştiren, bu nedenle de tıp bilimine gerek duymadan ömrü sınırsız veya ona yaklaşanlar olabilir. Aynı zamanda, türemeye veya türese bile cinsiyet ayrımına gerek yoktur, taciz tecavüz k-cinayet rezalet sıfır)  Bu şık gerçekleşirse, dileğim, bizimle yeni tür arasındaki geçişin  acısız veya az acılı olmasıdır. (Ek: Gerçi biz birbirimizi yeterince acıtıyoruz)
2. İnsanlık, bunların gelişmesine bile izin vermeden her şeyi değil ama çok şeyi yok edebilir. (nükleer savaş veya ulaşılan bilgilerin sorumsuzca ve aşırı kullanımı vs.. ) . O zaman AKIŞ burada geçici bir süre durur, nice dere kurur. Evrenin her yerinde ve her yönde devam etmekle birlikte.


Dirilen bir eski Yunan filozofu diyebilir şunu :
Hiçbir yüceliği olmayan küçücük tanrılarımız vardı
Agaçlar ve otlar hariç
Yarattıkları her şey birbirini yiyordu

Ek1: Biyolojik evrim, bu genel AKIŞ'ın buraya özgü, görece kısa bir evresi olabilir.

Ek2: Bilinen milyonlarca türün her biri ana AKIŞ içinde birer dere gibi. Bu, suyun, bulduğu her aralıktan sızıp bambaşka yerlerde ortaya çıkmasına benziyor. Fark şu : Bambaşka yerlerde ama bambaşka biçimlerde beliriyor.


29Eyl20 Üsküdar-Çiçekçi





29 Eki 2019

Delice birkaç soru


"Doğada herşey dengelidir" sözü üzerine bir çağrışım oluştu :
Dengeli midir diyesim var.

Evrende bir sınır tanımazlık , yasa tanımazlık olabilir mi ?
Atomaltı parçacıklardan bize kadar gelen bu akış sınır tanımazlığın
bir işareti olabilir mi ?
Şu an üzerinde çalışılan fizik , geçici bir dönemin yasalarını
çözmeye çalışıyor olabilir mi ?
Yasa masa yok mu esasında ? (veya sürekli devinen, değişen yasalar)
Mesela ışık şimdilik mi saniyede 300000 km yol katediyor ? Hep
böylemiydi ? Böyle mi olacak ?

Ek1 : Değerli bir Fizikçi hocamız sağolsun kırmadı, okudu ve şu mesajı gönderdi :
"Hepsinin cevabı var ama uzun uzun anlatmak lazım :)
Bilimde deney, gözlem, hesap, kitap esastır.
Sadece akıl yürüterek bilim yapmak çoğu kez yanlış sonuçlara varmaya sebep olur.
En güzel örneği serbest düşme yasasının Galile'ye kadar bulunamamış olması."

Ek2 : Herşey hareket halinde, dönüyor ve değişiyor. Yasalar da dönüyor ve değişiyor olabilir mi, maddenin kendisi gibi. Uzunca bir süre aynı yasalara tabi olmamız, bunu gizliyor olabilir mi ? 

Ek3 : Büyük patlama, 13.8 milyar yıl önce yasaların dönüp değiştiği bir an olabilir mi ?
Ve daha 'yavaş' değişimler de mümkün olabilir mi ?

Ek4 : Aynı hocamız şu mesajı ve linki gönderdi sonradan :
"aslında büyük patlamadan hemen hemen hemen sonra aslında bugunku yasalardan farklı seyler vardı. "
https://www.wikiwand.com/tr/B%C3%BCy%C3%BCk_Patlama_kronolojisi

'Büyük patlama'da patlayan şey yasalar mıydı yoksa ?

13 Eyl 2019

Yuval Noah Harari’den bir okuma


Harari adını ve kitaplarını yakın bir iki dost dahil çok kişiden duydum.
Ülkemize de birkaç kez gelmiş, sunumlar yapmış.
Türkçe alt yazılı bir youtube videosunu da izledim.
Doğrusu kuşkuyla karşıladım. Hem izlediğim konuşmalarının bir bölümü, hem de şu nedenle : 
Öyle bir savım yok ve olamaz ama evrenin sırlarını bile açıklasanız, birileri sizi bir amaç doğrultusunda desteklemiyor, reklamınızı yapmıyorsa kimse sizden haberdar olmaz bu devirde. Harari ise neredeyse yere göğe sığdırılamıyor.
Çok satan kitaplar, konferanslar şunlar bunlar..

Kitaplarını alıp okumuş değilim ama bu merakla, ozetkitap.com’da “21. yüzyıl için 21 ders“ kitabının özetine hızlıca baktım.

Bu siteye girip kitap özetinin 15. sayfasına bakarsanız şu başlık var :
"Nükleer zorluk: Amerikalılar, Sovyetler, Avrupalılar ve Çinliler bin yıllık jeopolitik alışkanlıklarını değiştirip Soğuk Savaş’ın fazla kan dökülmeden sona ermesini sağladı ve yeni uluslararası dünya düzeni beraberinde benzeri görülmemiş bir barış döneminin önünü açtı. Nükleer savaş bertaraf edilmekle kalmamış savaşın her türlüsü düşüşe geçmişti. 1945'ten bu yana açık saldırı sebebiyle yeniden çizilen sınır çizgisi hayret verici derece azdır ve çoğu ülke savaşı standart bir siyasi araç niyetine kullanmaktan vazgeçmiştir..."
(Hatırlatma : 2003, Condoleezza Rice : 22 ülkenin rejim, sınır ve haritaları değişecek)
Sonra, 22. sayfanın başlarında şu cümle var İran’ dan bahisle : “İki büyük düşmanları Irak ve ABD, savaşa tutuştu, bu savaşla ikisinin de Ortadoğu batağına duyduğu iştah tarumar oldu ve ganimete İran kondu. “

Harari, bir dakika ya! Irak ve ABD savaşa tutuşmadı. Irak, ABD ve destekleyen batılı ülkeler tarafından uçaklar füzeler şunlar bunlarla işgale uğradı, mahvedildi. Milyonlar öldürüldü. Bir ganimet varsa buna konan da İran değil. Yıllardır da Suriye üzerinde çalışıyorlar.
Irak, Suriye, Libya, Yemen ve diğerleri ! Ve ülkemiz için tasarlananlar ! Bunlara bakarak, Harari’nin az önceki paragrafının sonundaki şu lafı geçerli olabilir mi ? : "2016'da Suriye, Ukrayna ve başka sorunlu bölgelerde savaşlara rağmen insan kaynaklı şiddetten ölenlerin sayısı obezite, trafik kazası ve intihar sebebiyle ölenlerden az. Dönemimizin en büyük siyasi ve ahlaki başarısı budur bile denebilir."

 Öldürülen ve göç ettirilen milyonlardan, Ege denizinde boğulan çocuklardan haberi yok mu Harari’nin ? İnsanlığın -uygar geçinenler başta olmak üzere- ahlaki hiçbir başarısı yoktur, her şey tam tersine işaret ediyor !
(Bu araya şunu da sıkıştırmazsam içim rahat etmeyecek: Uygar batı; rönesansınızı, heykel ve resimlerinizi, 'uygarlığınızı' alın ve uygun bir yerinize sokun. İnsanlığın akışını -öncesi de pek iyi değildi ama- çok yanlış bir yöne götürdünüz! )

Hızlı olun gençler ! Fazla zamanımız yok !
Türdeşlerimizin bir kısmı sıkı çalışıyor, aleyhimize. 
Esasen topyekun tüm türler aleyhine!


Ek1 : Nükleer savaş da bertaraf edilmiş falan değil. Geçenlerde okuduğum bir haber aklıma geldi. Bir Rus askeri uzman şunu demiş : “ABD’nin tüm nüfusunun yok edilmesi için 10 adet RS-28 Sarmat kıtalararası balistik füze yeterli”. (Çünkü her biri birçok nükleer başlık taşıyor, Hiroşima’ya atılan bomba solda sıfır kalır.) Muhtemelen ABD, Çin ve diğer bazı ülkelerde benzeri sistemleri geliştirmiş veya üzerinde çalışıyordur. (Afedersiniz manyaklar diyeceğim. Ve ateşleme düğmeleri, muhtemelen diğer bazı manyakların elinde değil mi ?)

Ek2 : Sav doğru bile olsa, obezite, trafik kazası ve intihar sebebiyle ölümler olması insanlığın üç büyük ayıbı değil midir ? Bunların toplamı savaşlarda ölenleri geçiyormuş. (Aaa ne iyi).  Sadece intiharı ele alsak bile şu denebilir : Öyle bir ahlaksız düzen var ki , bazılarımız dayanamıyor ve kendi eliyle yaşamına son veriyor.



6 Ağu 2019

Temiz Bir Sayfa Açmak – Psikiyatrinin çaresizliği


Arasıra aldığım ‘Popular Science Türkiye’ dergisinin Temmuz 2019 sayısında şu makale dikkatimi çekti:
Sayfa 47, başlık şu : “Temiz bir sayfa açmak”
Alt başlık : Yeni araştırmalar, kötü anıları silerek travma sonrası stres bozukluğu yaşayanlara yardım etmeyi amaçlıyor. (TSSB, ingilizce PTSD)
Yazının başlangıcından :
Uyumaktan korkuyordum çünkü hep aynı şeyleri görerek uyanıyordum. Savaş ve ölüm.” Bunlar bir yılda 250 çarpışmaya katılan ABD ordusunun eski sıhhiye eri Nico Walker’ın kısa süre önce The Times’a sarf ettiği sözler.”
Biraz özet : Nico, çölde onca ölüm ve yıkıma şahit olmuş, döndükten sonra tekrarlayan kabuslar görmüş, sürekli tedirginlik ve duygusal kopma yaşamış, eroin bağımlısı olup banka soymuş. Hala hapisteymiş.


Uzatmayacağım. Yazının devamında amigdala, temporal lob, frontal lob, prefrontal korteks, kemirgenler üzerinde yapılan temel araştırmalar, farenin ayağına elektrik şoku verilmesi, giderek anıları değiştirmek konusuna gelinen bir sürü ıvır zıvır var.
Kısaca anıları yok etme, silme üzerinde çalışmışlar. (örümcek, yılan fobisi falan filan üzerinde anı silinme etkisi gözlemlenmiş)
İnsanı robota dönüştürmedikçe başaramazlar !
Üstelik Nico bir savaşçı değil, sıhhiyeci ! Öbürleri ne durumda ve saldırdıkları insanlar ne durumda ?
TSSB konusunda ve birçok konuda bence psikiyatristler çaresiz.
Böyle yalan dolan araştırmalarla olmaz bu işler !
Çaresi belli, Atamız söylemiş :  "Yurtta barış, dünyada barış" . 

31 Tem 2019

Evrensel


Sanatta, bilimde şunda bunda bir 'Evrensel' lafı almış yürümüş. (evrensel sanat/müzik vs..)
Yahu arkadaşlar, dünya evrenin tozu, biz insanlar ise tozunun tozu, 
tavukla horozun kardeşi !
Ne evrenseli ya ? Evrenin çoğunu fethettiniz de bir ağırlık mı kazandınız ?
(Aman Herşey korusun! Evren, kırmızı dışında mavi, mor, yeşil ve her renkte kan gölüne dönüşürdü)
Evrende kaç gökada var, evrenin sınırı nedir, sonsuz mu,
başka evrenler var mı, varsa kaç adet, sonsuz mu ? Sadece tahminler...
E o zaman, tekrar, ne evrenseli ya ?
Şu insandaki ukalalık evreni bırak, evrenlerde zor bulunur !




Ek1 : Beyindeki başka bir ırmaktan da şu uğultu geldi : Her ne kadar evrenin tozu da olsak, bu evrenin bir parçasıyız. Bu anlamda ürettiklerimiz için evrensel denebilir.
İlk ırmaktan itiraza itiraz : Bokta üretiyoruz ! Ya önemli bulduğumuz diğer üretimlerimiz, evrenin ortalamasına bakıldığında  bok düzeyinde ise ?

21 Tem 2019

Amerika kıtasının keşfi ve kızımın ilginç soruları


Ya bir dergi yazısı ya bir belgesel tetiklemişti ve Amerika'nın keşfini konuşuyorduk 15 yaşındaki kızımla. Geçen aydı sanırım. (Eylül 2018 lise 2 başı)
İlk sorusu şöyleydi :
- Orada zaten insanlar var, nasıl yeni keşfedilmiş oluyor ?

Avrupalı işgalciler sadece kendilerini insan olarak görüyor, tarihi kendilerine göre yazmışlar filan gibi şeyler deyince ben, ikinci güzel soru geldi :

- Peki biz niye buna inanıyoruz ?
-----------------------------
Dünyanın dış kapısı açılır ve içeriye başını uzatan sorar :
Bu kadar yalancıyı kim doldurdu buraya ?

1 Tem 2019

Likör Kadehinde Fizik - Flüorışı


Fizik temalı bir fotoğraf çekmesi gerekiyordu kızımın, iki buçuk ay kadar önce. Optik birşey olsun, içinde lazerde olsun filan deyip internette arama yaparken, flüorışı olayının zeytinyağında basitçe gözlenebileceğini öğrendik.


Flüorışı (fluorescence/floresans) kabaca şu : Bazı maddeler, uyarıcı bir ışını soğurduktan sonra, daha uzun dalgaboyunda bir ışık yayıyor. Atomlar uyarıcı ışığı emdiklerinde elektronlar üst enerji kulvarlarına çıkıyor ve olağan kulvarlarına geri dönerken, kulvarlar arası enerji farkıyla ilişkili foton salıyor. (elektron dürüst mü ne, borcunu ödüyor) . Alınanla verilen enerji farkı ise galiba titreşim ve ısı olarak açığa çıkıyor. Kadehte su ve zeytinyağı var ve yoğunluk farkından dolayı zeytinyağı üste çıkıyor. Zeytinyağındaki bazı maddeler bu özelliği taşıyor ve yukarıdan tutulan yeşil lazer ışığını turuncu-kırmızıya çeviriyor (532nm yeşil --> 600nm civarı turuncu). Suya biraz nano SiO2 katıldı, ışığın saçılıp su içinde çizgi şeklinde görünür olması için. Havada görünür olması içinse bir demlikte su kaynatılıp, su buharı hortumla tutuldu. Çok iyi değil ama yüzeyden yansıyan zayıf ışın bile görülebiliyor (üst-sağ)
(Bir soru: Turuncuya dönen ışık zeytinyağından çıktıktan sonra neden tekrar yeşile dönüyor ? Floresan lambada 'morötesi-->görünür ışık' dönüşümü kalıcı örneğin. Bu tam onun gibi değil mi ne? Neler oluyor ? )



İkinci fotoğraf ise , yeşil lazerin yandan uygun açıyla tutulmasıyla, yağ yüzeyinde tam yansıma olayını gösteriyor. Yani gelme açısı sınır açıdan büyük olduğu zaman, ışık az yoğun ortama geçemiyor (burada yağdan havaya), kırılma yerine yansıma oluşuyor. Dalgaboyu yine değişmiş ve renk yeşilden turuncuya kaymış durumda .

(Not2 : Solda, turuncu ışında o topakta ne ? Çekim hatası mı, flüorışı olaya yol açan madde veya sadece ışığı saçan bir madde mi orada topaklanmış ? Bu kadehte neler oluyor ? )



 



1 yaşında karla ilk tanışma (45/1)

Ek1 : Nano SiO2 şart değil. (Bir nedenle elimde vardı onunla denedim.  Öyle her çeşit nano malzemesi olan biri değilim). Yoğurt aynı işi görür. Kaymaksız, sulu tarafından çay kaşığı ucuyla alınan yoğurt bir çay bardağındaki suya eklenir, karıştırılır. Yine de parçacıklar kalabiliyor. Kaba filtre kağıdı veya filtre kahve için satılan filtre kağıdıyla süzmek gerekiyor.  Deneme yanılmayla yoğurt-su miktarı tespit edilebilir.

22 Mar 2019

Motorlar üzerine


Sadece 4.5 yıl önce 2014’de bir sevgili yeğenime şu mesajı yazmışım: “Dönüş uçağına bindiğinizde , uçak pist başına geldikten sonra , şu yeni mikrofonunla jet motorlarına güç verildiğindeki sesi ve pencereden görüntüyü kaydetmeni isteyeceğim. Kalkış anındaki o jet motorlarının gürültüsü beni çok güçlü, güzel bir müzik gibi etkiliyor. İnsanlığın veya yeryüzündeki canlı yaşamın geldiği noktanın notasız müziği bu..Yarın öbür gün belki sessizce ve çok daha hızlı uçacağız ama bu aşamada bu gürültü çok güçlü ve güzel..”

Bugün bunu, kendi yaşamımdaki yakın tarihli bir salaklık olarak görüyorum. Ve o nedenlede insan ömrünün çok kısa olduğuna ve sağlıklı en yaşlımızın bile çok yetersiz ve toy olduğuna dair görüşüm kuvvetleniyor. Abartayım, koşturan ve sonra bir şekilde mecburen yavaşlayan çocuklarız. (istisnalar olabilir diyelim mi? belki çok küçük farkla).
İlerleme mi bunlar ? Buharlı makineler, içten yanmalı motorlar, jet motorları, roket motorları ! Korkunç ısı ve gaz salımlarını ve onları çalıştırmak için gerekli olan petrol, doğal gaz, kömür gibi fosil yakıtların delice çıkartılıp yakılmasını ve onlara sahip ülkelerin kaynaklarına el koymak için çıkartılan savaşlar ve türlü dolapları bir yana bırakalım . Bize sorulsaydı; kazalarla her yıl aranızdan şu kadar kişi ölecek, şu kadarı da sakat kalacak, jetlerin bir kısmı başınıza bombalar yağdıracak, roketlerin çok azı uzayı araştırmak için, çoğu sizi öldürmek için tasarlanacak denseydi, aklımız da başımızda olsaydı o sıra, biz bu ‘ilerlemeyikabul eder miydik ?

Gençliğimde ve aslında yakın zamana kadar roketlere hayrandım (Lisede iken, bir arkadaşımla ansiklopediler karıştırıp, sıvı yakıtlı bir roket yapmak üzere güya araştırma yaptığımızı anımsadım). Şimdi ise şu fotoğrafa baktığımda, her fırlatışta yakılan binlerce ton yakıt, atmosfere salınan ısı enerjisi ve zararlı gazları düşününce , "bu akıllı işi mi" diye soruyorum .

Ek1 : İnsan ömrünün kısalığı, beynimizin sorunları anlama ve çözme hızının düşüklüğüyle ilgili (göreceli). Üstelik ana sorunlarımızın çoğunu yaratan da kendi türümüz, insan. Çünkü sorun çıkarmak kolay, çözüm üretmekse güç (bu kafayla) . Basit bir örnek : Bir çocuk gelip, kapağı açık bilgisayarın ana kartına birkaç damla sıvı sıçratırsa, kısa devreler nedeniyle sistem çökebilir. Bu sorunları hem belirlemek hem de çözmek zor ve maliyetli olacaktır.
Son olarak : Çok daha hızlı/güçlü bir beyinle, sadece 10 saatlik bir ömür, 100 yıllık veya 500 yıllık ömre karşılık gelebilir ve bu canlı veya ‘şey’ sonraki nesillerinde türünün ömrünü uzatabilirdi. 
Ek2: Ek1'in sonunda yazdığım şey evrenin bu dünyasında kısmen oldu. Sadece en çok 100 yıllık ömrüyle 'insan', 4000 yıl filan yaşayan bazı ağaçlardan daha fazla etkide bulundu bu dünyaya. Ama bu etki iyi değil sanki..