Çoğu
insan, en azından gençliğindeki, hatta ileri yaşlardaki
bocalamalarında, çoğunlukla hurafelere yaslanıp, yaşamın
anlamını sorguluyormuş gibi yapar. Aslında tek derdi üzüntüsünü
def etmektir.Kahkahalı dönemlerinde ise ne kendi yaşamı, ne başka
yaşamlar umurunda olmaz.. (Kısacık yaşama müthiş şeyler
sığdıran istisnalar hariç ) .İnsanlar zaten 90-100 yıl bile
yaşasa , yeterince gelişmeden, tam bir 'zihinsel ergenliğe'
ulaşamadan erkenden ölmektedir. Bu yaşlara varanların da en az
yarısı bunamış veya zihinsel olarak çocuklaşmıştır.
Bence,
herşeyi sorgulamak iyidir ama, bugün 'yaşamın anlamı' abes bir sorudur. Dünya ve tabi evrendeki madde, yani şu taş,
toprak, bakır, demir, silisyum gibi elementler, onların atomları
ve atomaltı parçacıklarıyla, madde aslında cansız değil
canlıdır . Bugün, atomaltı parçacıkların hiç durmaksızın,
sürekli hareket halinde olduklarını biliyoruz. Evrende yüzen
büyük madde adaları ise, yerçekimi kuvvetleri , gönderdikleri
çeşitli parçacıklar ve elektromanyetik dalgalarla birbirlerini
etkilemekte. Bunlar henüz farkedilenler. Gelecekte fazlası
bulunabilir ve bazılarının bir çeşit akılda içerdikleri,
sadece etkileşim değil iletişim içinde oldukları da saptanırsa
hiç şaşırmam. Madde, aynı zamanda, bizim bugün canlı dediğimiz
bir hücrelilerden başlayarak, bitki , hayvan, insan dahil herşeyi
-uzunluğu kısalığı göreceli bir zaman içinde- oluşturma
potansiyelini de barındırıyor ki, bu tür bir yaşam oluşabilmiş.
Gerçek bilimcilerin çoğuna göre, madde, evrenin bu noktasında şu
gördüğümüz hale dönüşebildiği gibi, evrenin başka
dünyalarında, bambaşka biçimlere dönüşmüş olabilir ki,
bilimciler bugün çok pahalı donanımlarla uzayı tarayarak,
gelmesi olası akıllı sinyaller arıyor.( Kapitalist sistem çok
düşük olasılığa para yatırmaz. 2. Farklı 'tonda' birçok sinyal geliyor ama biz henüz algılamıyor olabiliriz)
Canlı
cansız ayrımı, bu noktada ortadan kalkar. Yaşamın anlamı sorusu
da ansamsızlaşır. Yaşam, cansız dediğimiz maddenin, sınırsız
farklı yeni biçim oluşturma veya atomaltı parçacık
seviyesinden, çok daha karmaşık biçimlere evrilme potansiyeli
taşıması sonucunda, burada bu şekilde meydana gelmiş karmaşık
bir halidir. Bedenimizde ve beynimizde, madde ve cansız diye
neredeyse küçümsediğimiz elementler ve onların karmaşık
bileşimlerinden başka bir şey görünmüyor. Maddeyi cansız diye
küçüksemek derken, beri yandan çoğumuz, altın elementine veya
karbonun elmas formuna veya başka maddelere neredeyse tapmaktadır .
Dünyadaki
canlı yaşamın en akıllı-zeki türü gibi görüp şişirdiğimiz
insan, son birkaç bin yılda bir hayli yol katetmişse de, dünkü
ve bugünkü haliyle hiç de akıllı, yeterince gelişmiş değildir;
kendi buluşu olan erdem konusunda da batıktır, çoğunlukla
negatif erdemlidir (Ahlak, erdem gibi kavramlar duygu işi kalp işi değil akıl işiydi. Barış ve güvenlik içinde yaşamak için şarttı). Parantez : Sinop'lu Diyojen 2000 küsur yıl önce
fenerle 'insan' ararmış, demek ki o sıra 'insan' nadirmiş.
Şimdiki Sinop'ta da öyle, onun göç ettiği Atina'da ve sonra
dünkü ve bugünkü İstanbul'da, Diyarbakır’da, Paris'te,
Londra'da da öyledir. Çünkü insan, hem kendi türüne zarar
vermekte (küçük veya büyük ölçekte savaşlar, sömürünün
her türü, taciz, tecavüz, işkence, gasp, hırsızlık,haksızlıklar
vs..) hem de maddenin evrildiği diğer yaşam türlerine zarar
vermektedir. İnsanın bugünkü sözde modern yaşam tarzı (yani
çoğu yerde bitmemiş feodalizm, kapitalizm, emperyalizm) korkunç
bir evredir. Fakat bütün bunların başlangıcında ortada
sadece taş-toprak, su, hava, yani elementler ve bileşikleri
olduğunu düşündüğümüzde, bu evre için bile görkemli
denebilir ( bombalar yakınınıza düşmüyorsa, bir çocuk
yakınınızda parçalanmamışsa).
Daha
iyisi için kadehler kaldırılsın (ve hayal kurup çalışalım) !
Karbon esaslı ama daha birçok elementi içeren karmaşık
organizmamız, C2H5OH gibi basit bir molekülle coşsun !
(kararınca, hiçbir molekül ve hiçbir şeyin kölesi olmadan)
Bakırla
değiştim altınlarımı
Ceplerimde
küçük taşlar